Savaştan ve yoksulluktan bıkmışların insani bir yaşam hayali uğruna kalkıştıkları yolculuğun bittiği yerde, bizim vizesiz Avrupa hayalimiz başlayacak. Irak, Afganistan, Pakistan’dan ve bu günlerde çokça da Myanmar’dan kaçıp, Türkiye üzerinden yasal olmayan yollarla Avrupa’ya gidenlerin yakalandıklarında Türkiye’ye gönderilmesini öngören ‘geri kabul anlaşması’ paraflanmaya hazır hale geldi. Diplomatik kaynaklara göre, anlaşma Türkiye’nin endişelerini tam olarak gidermese de makul. Ama Türkiye imzadan önce, vatandaşlarına vizesiz Avrupa yolunu açacak başka bir anlaşmanın müzakerelerine başlamak istiyor. Bunun için de Avrupa Komisyonu’na Türkiye ile vize muafiyeti görüşmelerine başlama yetkisi verilmesini istiyor.
Bedel ödemeden
Oysa geçenlerde bir sohbetimiz sırasında BM Mülteciler Yüksek Komiseri Antonio Gutteres’in söylediği gibi bazı AB üyeleri, Türkiye’yi ‘düzensiz’ göçmenlerin atılacağı boş bir arazi ya da bir çeşit tampon bölgeymiş gibi görüyor. “Bizden gitsinler de nereye giderlerse gitsinler” yaklaşımı içindeler. Kendi yarattıkları savaş ve yıkımların sonucunda milyonlarca insanın geleceği kararmış, ne gam. Bedel ödemeden ve Türkiye üzerinden kurtulma derdindeler.
Kolay değil, yalnızca geçen yıl Türkiye 77 bin düzensiz göçmeni, Avrupa yolunda yakaladı. Yakalananların sayısı buysa yakalanmayanların sayısını varın tahmin edin. Anlaşmanın imzalanmasında tek sorun vize muafiyeti müzakerelerinin başlaması değil. Göçmenler yüzünden ülkesinde huzur kalmadığını haykıran Yunanistan, göçmenlerin en önemli yollarından biri olan Ege’de sınırların belirlenmesini istiyor. Çünkü göçmenin hangi ülkeye gönderileceği, kimin topraklarını kullandığına bağlı. Anlaşma yürürlüğe girerse, Avrupa’da yakalananlar Türkiye üzerinden gitmişlerse, buraya geri gönderilecekler. İşlemler bitinceye kadar kalacaklar, sonra kendi ülkelerineiade edilecekler. Çok masraflı bir iş, özellikle sürecin insani olmasını istiyorsanız.
AB gereğini yapmalı
“Büyük ülkeyiz, bölgesel aktörüz, haklının yayımdayız” demekle bitmiyor. Bunun gereklerini yerine getirmeli. Büyük bir ülkede olması gerektiği gibi bir iltica ve göç yasası gerek mesela. Kardeşlik nutukları yetmez, bütün aile için kaçakçılara verecek parası olmayan anne-babaların çocuklardan birini seçerek yollara salmak zorunda kalmalarının ne demek olduğunu da anlamak gerek. Avrupa da göçmen istemiyorsa, ahlaki ve maddi sorumluluklarının gereğini yapmalı. Çünkü küreselleşme yalnızca mal ve hizmetin serbest dolaşımı olarak algılanıp insanların serbest dolaşımını getirmedikçe marazi olmaya devam edecek.
AYŞE KARABAT
18/12/2010
Radikal