13 Mayıs 2007 Pazar

MEDİA İN VİTA

Dallı budaklı kocaman bir ağaca benzeyen bu Rus,evren içinde ayrı bir evren olan bu adam,kendi Moskova toprağına kök salmıştı:Bunun içindir ki,güçlü sağlamlığını hiçbir şey sarsmayacak sanılırdı.Ama toprak da bazen bir depremin etkisiyle sallanabilir;bazen Tolstoy da,sağlam güvenliğinin ortasında,media in vita(hayatın ortasında), sendeleyebilir.

...

Ölümlü olma düşüncesi aklına her gelişinde Tolstoy'un kanı sanki damarlarından çekilmektedir.Onunla ilk karşılaştığı zaman henüz bir çocuktu:Annesinin cesedinin yanına getirmişlerdi onu;daha dün canlı olduğu halde,şimdi soğuk ve katı bir hale gelmiş bir şey uzanıyordu orada.Bu görünüşü seksen yıl boyunca unutamamıştır;oysa o zaman neler olup bittiğini ne düşüncesiyle,ne de duygusuyla kavrayabilmiş değildi.
...

Tolstoy daki ölüm korkusunun,tıpkı hayat dolu oluşu gibi,insanüstü olduğu görülüyor.
...

O zaman Tolstoy,insanın,kaçınılmaz bir şekilde ölüme mahkum olduğu düşüncesiyle birlikte yaşamaya devam etmesinin mümkün olup olmayacağını araştırıyor:

Ölüme karşı savaşarak yaşamak mümkün olmadığına göre,ölümle birlikte yaşamak mümkün olamaz mı acaba,diye soruyor?

Bu yeni ışık sayesinde,Tolstoy'un ölümle olan ilişkilerinde ikinci bir sahfa,bu sefer verimli bir safha açılıyor.Artık onun varlığından 'kurtulmaya' çalışmıyor; artık bilgelik sayesinde onu bir yana itebilceği ya da iradesinin kuvvetiyle düşüncelerinin dünyasının dışında tutabilceği gibi bir yanılgıya düşmüyor;onu kendi varlığına sokmaya çalışıyor,yaşam duygusuyla birleştirmeye,kaçınılmaz olan şeye karşı kendini dayanıklı bir hale getirmeye, ona alışmaya çalışıyor. Ölüm altedilemez,yenilemez;bu hayat dolu dev,ölümü kabul etmek zorunda kalıyor,ama ölüm korkusunu değil!

...
Günlüğündeki her not üç esrarlı harfle başlıyor:S.j.v(Sİ JE VİS- yaşarsam eğer)yıllar boyu her ayın başında bunu belirtiyor,kendine bunu hatırlatıyor;'ölüme yaklaşıyorum'.Ölümle yüz yüze gelmeğe alıştırıyor kendini;alışkanlık,yabancı olan şeylerin keskinliğini gideriyor ve korkuya galebe çalıyor...
Tolstoy,onu kendine doğru çekiyor,kendi içine alıyor;ölümü,hayatın manevi bir unsuru haline getiriyor ve böylece ilkel endişe,'sıfıra eşit' oluyor.

Olgunlaşmış,bilgileşmiş olan insan,kendini korkutan o eski hayalin yüzüne sukunetle,hatta isteye isteye bakıyor:'ölüm üzerinde düşünmemeli,ama onu hiçbir zaman gözden kaçırmamalı.O zaman bütün hayat daha ciddi,daha önemli ve gerçekten de daha verimli ve neşeli bir hal alıyor'.




Stefan Zweig dünya fikir mimarları cilt 3 den alıntıdır.