Şimdiki zamana ait sosyal ve psikolojik sıkıntılarının çözümü elbette ki sadece geçmişte aranmaz. Buhran dönemlerinde bazı gruplar geçmiş bir altın çağa hasret duyarlarken, bir başka grup da pekala ileride ulaşılması hayal edilen bir başka cemiyet tipi sayesinde kurtuluşa erişileceğini düşünür. Bu yüzden sosyalist ütopya da tıpkı gelenekçi ütopya gibi 'gerçek -dışı' bir kurtuluş reçetesi olmaktadır...
Önce şunu belirtelim: Geçmişe hasretle bakmak ve sık sık geçmiş üzerinde durmak bizde hem bugünden duyduğumuz sıkıntıyı, hem de gelecekten duyduğumuz endişeyi belirtir.Bu hasretin manasını anlayabilmek için yaşanan hayat içinde kendini mesut hissetmek ve aynı saadeti paylaşmayanlara 'hayalci' veya 'gerici' demek yetmez ;hatta olaya bu gözle bakmak bizi tamamen yanlış yola götürür. Dünyanın hep iyiye gittiğini söylemek de, onun kötüye gittiğini söylemek kadar dogmatik bir inançtan ibarettir. Herşeyden önce , gelecekten ve bugünden ne anlaşıldığı konusunda bir açıklığa kavuşmalıyız. Geçmiş, şu andan geriye doğru insanın ilk yaratılışına kadar geçen zaman değildir. Tarih kitaplarında yazılı olan şeyler de değildir. Her insanın hasret duyarken sözünü ettiği geçmiş bu büyük zamanın bir parçasıdır. O insanın zihinde varolan 'subjektif geçmiş' tir. Böylece, bilmediğimiz veya benimsemediğimiz bir tarih bizim için geçmiş (mazi ) olamaz.Bugün dediğimiz şey ise genellikle insanın hayatında geçmişle karşılaştırılan kısmıdır. Gelecek ise içinde bulunduğumuza zamandır.Bu zaman parçalarındaki olaylar bizim mazi veya tarihle olan ilgimizin belirlenmesinde asıl rolü oynar.
Geçmişe hasretle bakmanın asıl sebebi, insanların kaçıp sığınacak bir yer aramak değil, fakat
daha iyi bir dünya kurmak istemeleridir. Kültür ve medeniyetin insan saadetini bozduğunu söyleyen Rousseau ve Freud dahil hiç kimse geçmişin sefalet ve adaletsizliklerini veya insan vücudundan tahammülü güç çabalar isteyen bir ilkel hayata dönüşü özlememişlerdir.
Kendi özel geçmişine hasret duyan bir ihtiyar ile eski devri yaşamadığı halde onu özleyen bir genci karşılaştıracak olursanız görürsünüz ki genç adam, önünde iyi günler görme arzusuyla tutuşmaktadır; onun geçmişe bakışı aktiftir.
Prof.Dr.EROL GÜNGÖR 'ün KÜLTÜR DEĞİŞMESİ ve MİLLİYETÇİLİK adlı kitabında alıntıdır.